Psiko-Sosyal Uyum ve Dindarlık
Dinin ruh sağlığını nasıl etkilediği meselesi din psikolojisinin araştırma konuları içinde önemli bir yer tutmaktadır. Özellikle Avrupa ve Amerika’da ruh sağlığı göstergeleri (mutluluk, içsel huzur, öz saygı, kaygı, depresyon, umutsuzluk, intihar olasılığı vs.) ile hem genel dindarlık, hem de dindarlığın farklı görüntüleri arasındaki ilişkiler nicel ve nitel çalışmalarla incelenmektedir. Bilhassa son 20-30 yıl içinde bu konuda odaklanan araştırmaların hızla arttığını söyleyebiliriz. Üstelik Batılı literatür incelenecek olursa, din-ruh sağlığı ilişkisinin sadece din psikologları tarafından değil; aynı zamanda psikologlar, psikiyatrlar, hatta sosyologlar tarafından da araştırıldığı görülecektir.
Batı’da hem ruh sağlığının din, hem de dinin ruh sağlığı üzerinde nasıl bir etkide bulunduğu ısrarla araştırıldığı hâlde, maalesef ülkemizde bu mesele üzerinde yoğunlaşan çalışmaların sayısı oldukça sınırlıdır. Dahası, din psikologları hariç, diğer akademik birimlerde görev yapanlar, özellikle psikologlar ve psikiyatrlar ruh sağlığı-din ilişkisine pek fazla ilgi duymamaktadır. Kuşkusuz bunun çok çeşitli sebepleri vardır. Ancak hiçbir sebep insanın ruh sağlığını şu ya da bu şekilde etkilemesi muhtemel olan dinin görmezden gelinmesini mazur gösteremez. Zira aynen psikiyatri gibi din de insanın hizmetinde olup ölümü değil hayatı, mutsuzluğu değil mutluluğu, uyumsuzluğu değil uyumu, kişiliksizliği değil şahsiyetli olmayı, kaygıyı değil umudu, korkuyu değil güvenliği, anlamsızlığı değil anlamı, hastalığı değil sağlığı, nihayet sosyal çözülmeyi değil sosyal bütünleşmeyi istemektedir.
Sosyal bilimci ilke olarak her şeyin her şeyle ilişkisini inceleyebilir, hatta incelemelidir de. Bu sebeple din psikolojisi dışındaki akademik birimler tarafından da ruh sağlığı-din arasındaki muhtemel ilişkilerin
çok yönlü bir şekilde ele alınması lazımdır. Şüphesiz bu tür araştırmaların artması için öncelikle katı pozitivist bilim mantığının ve bundan beslenen paradigmaların baskısından kurtulmak gerekir. Zira ruh sağlığını sadece biyokimyasal bir perspektifle medikalize ederek değerlendirmek, indirgemeci bir yaklaşımı benimsemek demektir. ġayet insanın ruh sağlığını etkileyen faktörler sıralanırken psiko-sosyal sebeplerden bahsedilebiliyorsa, ferdin bireysel ve sosyal hayatını düzenlemede önemli bir yer tutan dinî inançlar, dinî ibadetler ve dinî grupların da ihmal edilmemesi gerekir. Modern dünyanın kalabalık içinde yalnızlaştırdığı, dahası anlamsızlık ve yabancılaşma ile karşı karşıya bıraktığı bireylerin psikolojik durumları araştırılırken başka değişkenlerle birlikte dine de en azından temel değişkenlerden birisi olarak yer verilmesi, dinin ruh sağlığı üzerinde nasıl bir etkide bulunduğunu anlamayı kolaylaştıracaktır. Bununla birlikte her türlü din ve dindarlık ruh sağlığını olumlu etkiler tarzında genel bir ifadeyle yola çıkmak ve bunu ispatlamaya çalışmak da, aynen dini dikkate almama gibi, ön yargılı bir tavırdır. Nitekim bugün kendi inanç ve ideolojileri çerçevesinde Batılı bilim adamları, analitik bir tavır takınarak ruh sağlığını olumlu ve olumsuz etkileyen dindarlık biçimlerini ayırmaya çalışmaktadır. Biz bu çalışmamızla hem alandaki boşluğun doldurulmasına küçük bir katkı yapmak, hem de din psikologları dışındaki akademisyenlerin bu meseleye dikkatlerini çekmek istedik.