Almanya’dayken burayı, Türkiye’deyken orayı özleyen, dahası hangi ülkenin takımını tutacağını bilemeyen gençler tanıdım. O insanların sesini, sorunlarını, sorunlarının boyutlarını dile getirmeye çalışıyorum bu kitapta. Oysa bizim kuşak, gözlerini mesafelerin kısaldığı, bir şeye ulaşmanın ya da bir şeyin bize ulaşmasının kolaylaştığı bir dünyaya açtı. Aynı şarkıları dinliyor, aynı grupların posterlerini odamızın duvarlarına asıyor, aynı bilgisayar oyunlarının ‘başından bir türlü kalkamıyoruz” anne babalarımızın ifadesiyle. Genciz, gençlik ulusuna aitiz ve bu hepimizi birleştiriyor, aynılaştırıyor. Ama bir kafede, ‘Aaa... Türk’sün ama ne biçim Türkçe konuşuyorsun!’ diyebiliyor birisi ya da bir başkası, ‘Aaa… Türk’sün ama güzel Almanca konuşuyorsun!’ diyerek şaşkınlığı ifade ediyor. O gencin Almanya’da doğmuş, Alman okullarına gitmiş ve tıpkı kendisi gibi yetişmiş olduğunu unutarak. İşte o zaman bizi aynılaştıran, bizi bir arada tutan gençlik bağı kopuyor... Çünkü yetmiyor. Çünkü bir sorun var. Gençlik ve Uyum, işte bu sorunu anlama ve aşma çabasının bir sorunu...