İbrani edebiyatının önde gelen isimlerinden David Vogel’den ondokuzuncu yüzyılın kuvvetli romantizmi ile yirminci yüzyılın ilk yarısının umutsuz varoluşçuluğunu birbirine bağlayan köprüde, ateşli bir mizaca sahip, gösterişsiz ve doğrudan diliyle heyecan dolu bir psikolojik roman: Viyana’da Aşk.
1. Dünya Savaşı öncesi, hayatı deneyimleme açlığıyla Viyana’ya gelen on sekiz yaşındaki Michael Rost, yoluna çıkan insanlarla geçici ilişkiler kurar: Fahişeler, devrimciler, yoksullar, subaylar, zengin adamlar... Michael Rost’un sürüklendiği sonsuz çatışmanın odağında, dönemin insan portreleriyle işlenmiş bir resim sergisi atmosferiyle dekadansı harikulade betimleyen "Viyana’da Aşk" yazıldıktan yüz yıl sonra yayımlanmasına karşın bugün de evrenselliğini koruyor. Kadın daima eli boş bırakılır. Sonunda her şey parmaklarından kayar ve somut, yaşayan bir varlığa ihtiyaç duyar. Erkekten çok o, çünkü o daima yalnızdır. Ölüme dek yalnız.