Kanı çakıllanınca kadının, içinden söktüğü taşların eriyiğinde sağaltır hayatı. Bir yaşam bile olamayan bu hayatı taşın sabrında, suyun hafızasında, alevin titreyişinde sınar. Varolanlara boyun eğmez yaşamın varoluşu; sanat estetiğe, etik ahlaka, bedenin zekâsı aklın bedenine sığmaz ve bir varlık taşmasına dönüşür dil. Güzellik lanetli bir paydır ve tehlikeli bir masumiyetin tatlı şiddetiyle taçlandırılmalıdır. Bir varlık taşması olan Güzellik Suçları, akla boyun eğmeyen bedenin ve ruhun, meleksi güzelliğe teşne olmayan eyleyişin romanıdır.
Tadımlık
“Hayatla sınanıyordu, değişmeyen tek şey değişimdir, diye özetlenen yasa. Doğal olarak, ben de o günlerin Neslişah’ı değildim elbette. Aynı suya ikinci kez girilmeyeceği gerçeğinin beden bulmuş haliydim ben. (…) Bütün sözcüklerimiz geceye bulanmış. Sözcüklerin gerçek anlamını karanlık örtmüş ve varlığın karanlık yüzüne bakıyoruz. Zaman, kesikler atarak geçiyor etimizden. (…) Hazırım bütün sonlara, hazırım sana, seninim işte. Vur beni sana. Hayali iste benden. Düşü, yasağı iste. Günah, haram, suç, ayıp iste; bizim olsun ne varsa. Günah taçımız, suç tahtımız olsun. Kapanalım kendimize. Cehennemin kral yoluna girelim. Tam olalım, insan olalım bu gece. Meleksi geçmişimizden bir leke kalmasın karanlığımızda. Bu gece oluşumuzun karanlık yüzüne
bakalım, görelim gecenin koynundaki kara güneşimizi.”