Gürül gürül bir ses Demet Özdemir’in sesi. Hayat gibi çok renkli, dolaysız ama oyuncu, konforsuz alanlarda, acının olduğu kadar mutluluğun da en yalın haliyle yaşandığının farkında, caddelerden yarı karanlık sokaklara da sapmış, o sokaklarda dolaşmış bir ses. Demet Özdemir, öykünün hayattan beslendiğini, beslenmesi gerektiğini, ışıltılı, gösterişli caddelerin iç sıkıntısından uzak bir melodiyle fısıldıyor kulaklarımıza. Öyküleriyle başka insanlara ve başka hayatlara bir çırpıda karışırken, okur için de bu karışma halini, bakma ya da seyretmenin ötesine geçiriyor. Kimse kimseyi seyretmiyor bu kitapta. Düşen, içimizdeki kuyuya düşüyor, kalan o çığlıkları duysun istiyor yazar.
Öykü kahramanlarının kimi doğduğu coğrafyanın acımasız koşullarının kurbanı, kimi seçmediği yoksul bir hayatın. Kimi gerçeklerin, kimi hayallerinin… Görmezden gelinseler de yanı başımızda tüm gerçeklikleriyle duruyorlar. Kâğıt toplayıcısı Arif, hüthüt kuşunun kılavuzluğunda elini kana bulayan Emrullah, Kıraçtepe’deki yıkıma direnen Yusuf, hayalleri yaşamını sığdırdığı terzi atölyesinin dışına taşan Zerafet, devlet babadan kaçmaya çalışırken horoz olan Mehmet, soğuk bir gecede, sokağa çıkma yasağının ortasında geçmişini aylak ayak seslerinden takip ettiğimiz adam ve diğerleri... Hayatın içinden çıkıp gelen, zaman zaman düşle yoğrulan, Demet Özdemir’in güçlü kaleminden “İçimden İnsanlar Düşüyor”.