Herralde Roman Ödüllü İspanyol yazar Andrés Barba, Küçük Eller’de araba kazası sonucu yetim kalmış Marina ile yetimhanedeki diğer kızların sarsıcı karşılaşmasını hikâye ediyor. Marina’nın gelişi dereye atılan taş etkisi yaratır. Beraberinde getirdiği oyuncak bebeği, büyüleyici hatıraları, yaraları ve donuk tavırlarıyla Marina çok farklıdır çünkü. Alışık oldukları düzendeki bu ani değişimle kızların bütünlüğü de çatlak verir; Marina’ya hem tutkulu bir sevgi hem de vahşi bir kıskançlık beslerler. Bilinmeyene duyulan arzu ile aidiyet kuramamanın ıstırabı kesiştiğinde tekinsiz bir oyun devreye girer ve bütün kızları anaforuna alarak şiddetli bir kırılmaya sürükler.
Golding’in Sineklerin Tanrısı ve Cocteau’nun Dehşet Çocuklar romanlarına benzetilen Küçük Eller’de çocukluğun hem en kırılgan duygularına hem de yetişkin gözlerinden ırak kalan şiddet dolu vahşetine tanıklık ediyoruz.
“Arzu nasıl harekete geçti? Bilmiyoruz. Arzu her şeyi sessizleştiriyordu, tıpkı akrobatların, ip cambazlarının hareketleri gibi. Arzu büyük bir bıçak, biz de sapıydık. Aslında hiçbir şey, hiçbir şey olmadı.”