Kendilerini bir ülkeye, bir şehre, bir mesleğe, bir aşka ait hissetmeyen, hissedemeyen, İstanbul bohemleri: Fındık, Fosfor, Müfi, Mastika, Zeytin, Plastik, Kedi, Epis, Vero, Naberci, Şarkıcı, Ginger, Lafin ve Vera. Onlar cemiyet-i aşkın müdavimleridir.
“Sevince bir tuhaf oluyor tek başına, çırılçıplak dünyaya gelen bu insan. Elim, kolum, bacağım, bütün iç organlarım, aklım fikrim bütün. Ruhum da bir bütün. Aşk neden insana eksik kaldığı yönlerini hissettirsin ki? Diğer yarısı yok hiçbir kimsenin.”
Otuzlu yaşların henüz başında olan Vera’nın en büyük derdi, kendisi ve yaşamdaki tercihleridir. “Kaç sevgiliden sonra bu İstanbullular hiçbir ilişki yaşayamaz hale gelir?” diye sorgulayan Vera’nın, film yönetmeni Lafin’le tanışmasıyla, hayatı iyice karışır. Lafin zor bir erkektir; canı isteyince ortaya çıkar ama çoğu zaman “ölü taklidi” yapar.
“Dudaklarına bakıyorum uzun uzun... Nefesinin yaklaştığını hissediyorum. Kaçmaya çalışıyorum, kaçamıyorum. Beni çağıran nefeste birleşiyor dudaklarımız…”
Aşklarını karmaşıklaştıran Vera ve Lafin gerçekte ne yaşamaktadır?