"Ergenekonculuk" denilen faaliyet alanı hakkında tam bir bilgi sahibi olmak için bu alanı yalnızca ‘teşkilat’ tarafıyla değil, ‘zihniyet”’ tarafıyla da irdelemeliyiz. Bu cümleden olmak üzere, Ergenekon şebekesiyle hiçbir örgütsel bağı olmamış, onun kriminal faaliyetlerine hiçbir biçimde katılmamış, dolayısıyla yasal bir suçlamaya maruz kalmamış ve kalmaması gereken; fakat oynadıkları rol itibarıyla Ergenekonculuğun zihnî temelinin oluşumuna katkı sunan kimi siyasî-medyatik-toplumsal aktörler de mutlaka genel analizin içine alınmalıdır. Bu çerçevede başrolü Türkiye’nin Büyük Medyasının oynadığı açık.
Elinizdeki kitap, 22 Ocak 2007’de gerçekleştirilen gözaltılarla başlayan Ergenekon Davası sürecini bu medyanın nasıl ele aldığına odaklanıyor...
Ergenekon’ derken sadece bir ‘teşkilat’tan değil, bir ‘zihniyet’ten söz ettiğimi bir daha belirtmek isterim. Aksi takdirde, kitabın içinde yer alan kimi yazıların konularına bakıp (Darbe Günlükleri, Balyoz Davası vb.), bunların “Ergenekon’la ilgisi” üzerine haklı spekülasyonlar yürütmek mümkün olabilir.
Oysa gerçekte, Darbe Günlükleri de, Balyoz Davası da, aradaki irili ufaklı bir sürü darbe ve eylem planları da ‘Ergenekon zihniyeti’nin türevleridir.”