Hüseyin Alemdar, öncelikle şiire vefâlı yazılmış bir şâirdir. Şiiri tıpkı hayatına benzer: O ilk tanıdığım gün duyduğum yüksek sesin içinde gizlenmiş usul sesli bir şiirdir onunki, fakat aynı zamanda onun telâşını, acelesini ve karmaşıklığını da yansıtır… Onu biraz tanıyınca, şiirlerini okuyunca bu sevimli telâştaki coşku size de geçer… tüm hayatında bu coşkuyu görürsünüz. Ve vefâ bir hayalet gibi değil, bir ruh olarak artık bütün karşılaşmalarda eski yerini alır, bize de bu çabayı gözlerimizle, gönlümüzle, yüreğimizle alkışlamak kalır.
– Haydar Ergülen
(İmgelem Çocukları)
Hüseyin Alemdar: Ortadoğu’nun lâle bahçesi…
– küçük İskender
(Eflatun Sufleler)
Hüseyin Alemdar’ın şiirlerinde çok takıldığı bir film adı var: Masumiyet. Kendinin bir özeti olarak takılıyor bu kelimenin anlamına öncelikle…
Öyleyse Alemdar’ın eziklik istilâsına kulak verin.
Savruk güller kralı.
Kelimelerin Hüseynî aşk boşluğu…
– Hüseyin Peker
(İmgelem Çocukları)
kalpte ve gözlerde gizlenen epigramlar gibi
gram gram tartsak kendimizde mahşerimizi
-kendimiz dediğim aynı bedende bölünmüş iki kişi-
bizimki mahşerlerin en işleği işmar mahşeri
bağışla, öyle bir ellerimde sıkmışım ki seni
avuçlarımın ovaları erdişi bileklerimin dağları erkişi
sıkıntısı derinde olanın cehennemi diptedir
kalpte ve gözlerde düğümlenen sözler ki
-uzun çekim yara anlatımı her biri-
âh, içe oyulmuş mermi sesi memleketim gibi!