Doğu’nun toplum dil ya da kültürüne dair her türlü bilginin işlenmesi ve incelenmesi olarak oryantalizm Batı dışı toplumların modernleşme süreçlerinde yerel seçkinler tarafından içselleştirilmiştir. Doğulunun kendi toplumuna Batılı gözü ile bakması, anlamlandırması, yermesi veya küçümsemesi olarak ifade edilebilecek self oryantalizm bu süreçte bir anlam kayması yaşayarak Doğu’dan Doğu’ya yönelen bir paradigma haline gelmiştir. Doğu ile Batı olarak iki ayrı dünya kurgusuna sahip olan oryantalizmin Doğuluyu nesneleştirme çabası self oryantalizmde de karşılık bulmuştur. Self oryantalizmde de içerideki Doğulunun Doğuluyu nesneleştirmesi söz konusudur. Bu durum oryantalizmi Batı dışı toplumlarda mayalarken oryantalizmin üretimine ve devamına katkı sağlamıştır.
Osmanlı Türk modernleşme çabalarında Batılı yaşam ve düşünce tarzı nihai bir hedef olarak belirlenmiş ve modernleşme hareketlerinin yasalar ile desteklenmesi ile birlikte radikal bir projeye dönüşmüştür. Batı’da modernleşme hareketlerinin aşağıdan yukarı bir hareket olmasına karşın Türk modernleşmesi seçkin ve sınırlı bir zümre tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu zümre oryantalizmi içeri aktarırken yeni devletin kuruluş felsefesi haline gelmesinde etkin rol oynamıştır. Bu durum Cumhuriyetten bu yana yönetici seçkinler ile yerel halk arasında ortaya çıkan yabancılaşmanın da temelini teşkil etmiştir. Bu yabancılaşmanın en temelinde otantik değerlerin silikleştirilmesi yanında dinin kamusal ya da gündelik yaşamı belirleme gücünün zayıflatılmasına tepki olduğunu söylemek mümkündür. Dahası söz konusu yabancılaşma halen tüm gerçekliği ile önümüzde durmaktadır. Bu bağlamda self oryantalizm, Türk toplumunun çift kutuplu düşünsel şemasını anlayabilmemiz için elverişli araçlardan biri olarak güncelliğini korumaktadır. Nitekim Osmanlı’dan başlayan ve Cumhuriyet modernleşmesi ile ulus devletin temelini teşkil eden self oryantalizm bugün dahi toplumsal dinamikleri ve dahi siyaseti etkileme gücüne sahiptir.