“İşte beni gizli, dinamik, oradan oraya sıçrayıveren bir mahiyette komita tipi faaliyetin lüzumuna bir kere daha inandıran, bu muhtemel felâketti. Kendi kendime karar verdim: Kurtarıcılık gayesine sarılmış bir lider ve onun etrafındakilerin bana ihtiyaç duyduğu her lâhza onların yanında bitiverecek, çekirge gibi sıçrayacak, yılan gibi sürünecek, icabında kurt gibi kapıp kaçacak, icabında yabanî ot mesâbesinde sessiz, sinmiş bekleyecektim.”
Bir kumandanın günlüğünden, hücreye sessizce konan yaşlı komitacının anlattığı inanılmaz öykülerden, anılardan, gezi yazılarından, gazete haberlerinden, söylevlerden oluşan, görünüşte post-modern bir roman. Sadece görünüşte. Yapbozu tamamlamak biraz da okura kalıyor.
Sultanlı… İhtilaf ve Terakki… Kendini devleti kurtarma davasına adamış Halaskâr kumandanlar… Onlar arasından çıkan bir Ulutarkan… Tarkan Cumhuriyeti… Eski kahramanların, Ulutarkan’ın emri ve gölgesi altında açılan ve kapanan bahtları… Orostopol, Simir, Anakara… Başıboş Fırka… Kıyafet ve Ölçü Harpleri…
Ümit Kıvanç’ın, resmî tarihin henüz hayli mahçupça tartışıldığı yıllarda yazdığı bu çarpıcı romanın sayfaları, farklı okumalar için yeniden açılmayı hak ediyor.
Edebiyatımızda örneği pek az bulunabilecek bir resmi tarih alegorisi.