“Bizler insan olmazdan önce, içiciydik. Alkol tabiatıyla var olur, hep var olmuştur. Küsuratıyla kabaca dört milyar yıl önce [dünyada] hayat başladığında, ilkel sularda saf şeker yiyip etil alkol ve karbondioksit salgılayarak gününü gün eden tek hücreli mikroplar vardı. Özünde bunlar bira işiyorlardı.”
Bereket, hikâye burada bitmez; günü yeter ve serpilip gelişen, budaklanan hayat ağacında çiçeğe durmuş bir dal, insan, içiciliğin yanında başka meziyetler de kuşanır; hem içer hem söyleşip eğleşir hem de içkiye ve içmeye şiirler, şarkılar, destanlar düzer.
Bira Destanı (Kalevala, 20. Şiir) Umay Öze’nin çevirisiyle…
Osmotar, bira yapıcısı,
Cana can katan içkinin ustası,
Altın arpa taneleri topladı.
Altı arpa çekirdeği,
Yedi şerbetçi filizi aldı.
Attı kazana oncayı,
Kaynattı yedi kepçe suynan
Fokurdasın, köpürsün, demlensin diye.
Mayalansın diye bira bir tamam,
Serdi yaz güneşinin alnına
Sisli dağın burnunda.
Orman idi ol ada uçtan uca,
Doldurdu huş ağacından fıçıları,
Döktü meşe ağacından fıçılara.