Medine, Mekke’de başlatılıp sürdürülen İslami duyuru ve davetin toplumsal alanda şekillendiği örgütlenme biçiminin başka bir aşamasına şahidlik ve mekanlık etmiştir. Bu aşama, Mekke’de başlayan dine dayalı bir siyasi hareketin iktisadi, hukuki, medeni ve sosyal bir hayat tarzı olarak şekillenmesinden sonra baş gösteren çatışmalarla önünün kesilmesi üzerine, aynı hareketin bu defa bağımsız bir siyasi varlık olarak vücut bulduğu, hükümranlık alanı elde ettiği, bütün unsurlarıyla devlet olarak tekemmül ettiği yeni bir aşamadır. Medine aşaması, bir gecede elde edilen, şartlar dayattığı için kabullenilmek zorunda kalınan yahut zorluktan bıkıp kolaylığa sığınılan bir gelişme değildir.
Tersine şartlar uygun düştüğü için stratejik olarak tercih edilen bir hicret yurdudur. Hicret yurdunda yapılanlar, kabile değer sistemiyle yenilenmiş bir sosyal yapının kuruluşunu ifade etmez. Orada, dilinde akaid, elinde kılıç ve ganimet temelli talana çıkmış bir “çapul” örgütü kurulmamıştır. Kitap boyunca izleneceği gibi içerden Yahudilerin ve münafıkların, yakın uzak çevreden müşrik Arapların, başta Yarımada’nın lideri Kureyş’in, sonra da o günün dünyasında söz sahibi iki imparatorluğun, Medine’yi daha baştan yok etmek üzere harekete geçmesi; gerçekte orada ne yapıldığının en müşahhas göstergesidir. Medine’de olup bitenlerin temel sebebi, o güne kadar bilinen ve uygulanan sosyo politik, ekonomik ve askerî statü temelinde kurulu yapıların, toplumsal bütünlükleri sağlayan cahilî değer sistemleri ve bağların alt üst edileceğinin, kana, soya ve askerî güce dayalı zorbalıkların sonunun geleceğinin ortaya çıkmasının neticesidir.