On dört yaşındaki Mehrigül’ün bir tek hayali vardır: çiftlik işleri yüzünden ayrı kaldığı okuluna geri dönebilmek. Böylece belki bir gün bir müzede iş bulabilecek ve ziyaretçilere, İpek Yolu’nun altın çağından beri oradan gelip geçenleri selamlayan Uygur atalarını anlatabilecektir. Okula dönemezse çok geçmeden o da diğer kızlar gibi, ailesinden ve sevdiklerinden uzağa, bir fabrikaya işçi olarak gönderilecektir.
Derken bir gün Mehrigül’ün bu yegâne hayaline bir yenisi eklenir: usta bir zanaatkâr olan dedesinin izinden gidip kendi sepetlerini örmek ve aile geleneğini sürdürmek. Bu o güne dek kurmaya cesaret bile edemediği bir hayaldir çünkü zanaatkârlar erkek olur kadın değil. Ama pazarda dedesinin sepetlerini satarken biri onun yaptığı bir sepeti beğenmiş ve ona çok yüksek bir değer biçmiştir. Ve Mehrigül bir ay içinde yeni sepetler yapabilirse kazandığı parayla hem okuluna dönebilecek hem de sepet yapmaya devam edebilecektir. Taptaze bir umutla hemen işe koyulan Mehrigül’ün önüne her gün yeni bir engel çıkar. Acaba Mehrigül yeteneği ve azmiyle bu engelleri aşıp hayallerine kavuşabilecek midir?