"Öpüşmeyle başladı aşk"diyen Adrianne Blue, öpüşmeyi nasıl keşfettiğimiz sorusunun yanıtını aramaya koyuluyor bu kitapta. Acaba Freud’un dediği gibi memeden kesilme gününün yani kıyamet gününün gelişiyle mi başladı? Yaratılıştan mı biliyoruz yoksa öğrendik mi? Birbiriyle çatışan birçok entellektüel alanda kısa bir yolculuğa çıkan ve dünya coğrafyasındaki deneyimlerini buna ekleyen yazar insanların yüzde doksanının öpüştüğünü söylüyor ve ekliyor: Artık kimse öpüşmenin çocuk yapmakla ilgisi olduğuna inanmıyor. Öpüşmenin, öpücüklerin macerasını Freud’dan etnologlara, antropologlardan şairlere, romanslardan heykel ve resme, Hollywood’dan edebiyata uzanan "tuhaf" öykülerle süslüyor.
Masumiyet çağından zevk çağına öpüşlerin tarihini anlatıyor; yanak yanağa dudak dudağa; elden, dilden, cinsel organlardan, ayaktan... Doğu’da ve Batı’da öpüş geleneği, cinsel ahlakın ve kültürel koşulların ürünüdür; ama erotik öpüş, "Fransız öpücüğü" adıyla artık McDonalds’lı, tişörtlü, pop müzikli küresel dünyanın her yerinde biliniyor. Fahişeler müşterileriyle neden öpüşmez? Öpüşme aşkla mı ilgildir yoksa orgazm için bir geçiş mi? "Cinselik bugün tehlikeli hale gelince, insanları duraksatarak enine boyuna düşündürüp öpüştüren yeni bir romantik bilinç oluştu," diyen Adrianne Blue hoş, akıcı üslubuyla hayatımızın en önemli tinsel ve tensel eylemlerinden "öpüşme"yi anlamın sürekliliğini çoğaltması bağlamında ele alarak tarih öncesinden günümüze insanın etik-estetik-erotik öpüş serüvenini atgözlüksüz bir bakışla anlatıyor.