Türkler, tarih boyunca sayısız devlet kurup yıkmışlardır. Bunlar içerisinde Göktürkler, Uygurlar, Selçuklular ve Osmanlı Devleti gibi büyük imparatorluklar vardır. Bu devletlerin yalnızca Türk tarihinde değil dünya tarihinde de yönlendirici rol üstlendiği bilinmektedir. Türkler tarih boyunca mensup oldukları yüksek medeniyetin yanı sıra devlet teşkilatlanmasıyla da birçok devlete model olmuşlardır. Özellikle askerî yönlerinin gelişmiş olması onların birçok coğrafyada at sürmelerini sağlamıştır. Köklerinin Asya bozkırlarına uzandığı kadim Türk tarihi içerisinde Osmanlı devletinin oldukça önemli bir yeri vardır. Üç kıtaya hâkim olan Osmanlı devleti birçok farklı kültürü bünyesinde taşımıştır. Uzun yıllar hüküm sürdüğü topraklardaki yüksek medeni kültürü ile çağının en güçlü devleti olması onun kurumsal yönden de gelişimini sağlamıştır. Osmanlı devleti özellikle askerî alanda güçlü olmasıyla birçok savaşta başarı elde etmiş bir Türk devletidir. Sistemli ve teşkilatlı askeri yapısı onu başarıya taşıyan en önemli etkenlerdendir. Bu sistemin en etkili ve vurucu gücü olan piyade askerleri, beylikten devlete ve imparatorluğa geçiş sürecindeki önemli askeri sınıfı oluşturmaktadır. Özellikle Yeniçeri Ocağı'nın faaliyetleri Osmanlı devletinin birçok savaşta galebe çalmasını sağlamıştır. Nitekim bir süre sonra amacı dışında hareket etmeye başlayan askerî sınıfın, devlet ileri gelenleri tarafından ıslah edilememesi büyük bir çöküşe sebep olmuştur. Çürümeye başlayan askerî sınıfın yenilenmesi ve çağa uygun donatılması için ıslah çalışmalarına giden Osmanlı devleti, birçok güçlükle karşılaşmıştır. Yer yer yapılmaya çalışılan ıslah ve modernizasyon çalışmaları ile yeni bir askeri sistem oluşturmaya çalışan Osmanlı devleti, bütün bu karşı çıkışlara rağmen Yeniçeri Ocağı'nı kaldırarak modern askerî okullar açıp eski gücüne dönmeye çalışmıştır. Bu yapının en önemli bileşeni olan piyade sınıfı; yapılanması, başarıları, siyaset üzerindeki yapıcı ve yıkıcı etkileri ile sadece Osmanlı tarihi açısından değil; Türk tarihi için de öncelikle ele alınması ve incelenmesi gereken bir kurumdur. Bu bağlamda piyade askeri sınıfının talim ve terbiyesini ele alan, Kaymakam Nâsır ve Mustafa Râgıb’ın Osmanlıca telif ettiği “Piyade Sınıfına Mahsus Dâhiliyye ve Seferiyyeden Mevâdd-i Mücmeleyi Hâvî Ma'lûmât ve Terbiye-i Askeriyye” adlı eserin transkripsiyonu ve incelemesinin yapılması önem arz etmektedir. Dr. Abdullah Bayındır’ın bilim dünyasına kazandırdığı bu kıymetli eserin askeri tarih alanında yapılan çalışmalara ışık ve ilham kaynağı olacağını umuyorum. Doç. Dr. Serhat Kuzucu