İntikam ve adalet için ne kadar ileri gidebilirsin? Ya intikam alabileceğin hiçbir şey kalmadıysa geriye, nerede ararsın suçluyu? Kaderin böğrüne bir bıçak saplayabilir misin? Ateşe verebilir misin tüm varoluşu? Kayıtsızlıktan öte ne bulabilirsin omuzlarına insanlığın tüm günahlarını yüklediğinde?
Serhan kendi intikamının peşinde giderek daha da derinleşen o karanlığa daldığında kayıtsızlıktan başka bir şey bulamamıştı karşısında. Ve günün birinde eski dostunun karşısına dikildiğinde ona şöyle haykırmıştı:
“Varoluşun ta kendisi devasa bir çılgınlıktan öte nedir ki?! Bizi biz yapan titreşimler, dönüp duran, birbiri içine girip kaybolan hayaller… Hiçliğin içindeki bir hiçlikte, işlediğim tüm bu günahlar, bu vahşet, bu katliam… Bir anlamı olmalıydı Mustafa. Bu derece sınırsız bir kayıtsızlık karşısında adalet arama çabasından başka bir şey değildi yaptıklarım. Ne var ki, görmezden gelinmekten başka, Mutlak Sıfırdan başka hiçbir şey yok bu evrende! Zaman içinde toz olup gidecek bir kaya parçasının üzerinde, çürüyüp gitmeden önce kendini kandıran toz parçalarıyız sadece…”
Yaşadığı derin acılar karşısında giderek mantığını yitirmiş ve sonunda delirip gitmiş zavallı bir adamın hikâyesidir bu. Ne var ki, tehlikeli sularda gezinen bu delinin sorduğu sakıncalı sorular hâlâ yankılanıp duruyor oralarda bir yerlerde…