Üç farklı kadın, üç aynı hayat.
Narina, Zelal ve Nilüfer…
Üçü de aynı kadere bağlı yaşadı. Üçünün de bedeni kemer sesi ile titredi. Kulakları, fermuarın açılma sesi ile çınladı.
Narina’dan: Bir Pazar günüydü… Babam yoktu. Kurabiyelerin tadı her zamankinden daha güzeldi.
Etrafım huzurla çevriliydi. Annem gülümsüyor, ağabeyim gülümsüyor ve ben, gülümsüyordum.
Artık her şeyin bilincindeydim.
“İyi olacak, güzel olacak.” demekle hiçbir şey iyi veya güzel olmuyordu.
Zelal’den: Murat’ın hayatında bir yüklemdim ben. Ve Murat’ın cümleleri devrikleşti, yüklemler cümlelerden atıldı. O ise, benim hayatımın öznesiydi. Görünmediği zamanlar oluyordu, gizliyordu kendini, evet. Fakat biliyordum ki her zaman orada bir yerlerdeydi.
Hayallerim, umutlarım, her şeyim…
Her şeyim bir ipe asılı kalmış.
Nefes alamıyorlar, almak için çırpınıyorlardı. Kurtulamayacaklar…
Son nefeslerini verecekler ve öylece kalacaklardı.
Ne o ip sökülecekti yerinden ne de asılı kalanlar çıkartılacaktı arasından…