Yine susmak düştü ömrümün kanayan yerlerine. Yine sus’mak... Kana kana susmak için ne çok zamanım var şimdi. Ki ben, zamansız zamanlarımdayım yine...
Yarım kalmış bir hayattı o, hayatın ta kendisi olarak tanımladığım. Şimdi bacasız evler ve ışıksız sokak lambaları karanlık. Aydınlık yok gibi bu şehirde. Yer gök hüzün kokuyor.
Ne yana baksam, her yanı ıslak ve kaygan yollar. Yürünmüyor... Issızlığı çökmüş bedenine şehrimin, sokaklar yalnız ve üşümüş bu gece. Kaldırım boylarınca sensizlik, sarhoş ve sakallı adamlarla dolu, öylesine zavallı, öylesine yalnızlar ki. Ruhum gibi, sızım gibi, sen gibi, ben’sizler en çok...
Hüzünler çırılçıplak, sevişiyor yalnızlıklarıyla.
Yoksulluğumdu işte gidişin, gidişin morfinsiz bir hayat yaşamak kadar zorlu.
Sancılı ve ızdırap dolu nefes alışlar. Dualardan nasibini almış bir gök kubbe telaşı. Bir de ezan sesi var şimdi duyulan, en çok da benim umursamadığım. Yokluğundan artakalan zamanlarda, tanrı beni evlatlıktan red etmişti, bende artık onun çocukluğunu yapmaktan pes...