Tuncer Gönen'i genç kuşaklar yeterince hatırlamaz.
Benim gençlik arkadaşım. Lise yıllarında uzunca boyuyla
sanat hayatına birlikte başladığımız bir edebiyat gönüllüsü.
Hüseyin Cöntürk'le Halil İbrahim Bahar'la, belki
Refik Durbaş, Egemen Berköz'le birlikte her gün
çay içip şiir konuşup, öğrendiğimiz, sonrasında
dönemin Soyut, Yordam, Yansıma vb. dergilere
beraber taşındığımız ve 1968 dönemini Nihat Behram'la
yaşadığımız dönemlerin ilk soluğu, göz ağrısı.
Birlikte tiyatro da yapmıştık, dedim ya sanatın
her yakasında gönüllüydük biz. Dürrenmatt,
Cevat Fehmi Başkut vb. türlü eserlerde değişik
yönetmenlerle çalışmıştık. Ama Tuncer Gönen'in
edebiyat öğretmeliği, benim bankacılığım,
ve bütün bunlara ek evlilik, çoluk, çocuk
yaşam serüvenlerimize tuz biber ekti. Gönen'in
tutuklanış süreci, sonrası öğretmenliğe tekrar
dönmesi.. bütün bunlar emekliliğe kadar sürdü.
Belki geç kalmış bir başlangıç; elinizdeki kitap,
ama her gün Urla yollarında yürüyüş sporu
yapan biri hala gençtir. Bahçesindeki havuzda
hala şiirin uçuşan damlaları göğe serpilip durmaktadır.
Diyelim ki Tuncer Gönen, bu kitapla döndü masalımıza
kaldığı yerden..
HÜSEYİN PEKER