Kasım 2016 itibariyle 68.006 tutuklu insan. Sadece onlar mı? Onlarla birlikte tutukluluğu yaşayan eşleri, çocukları, aileleri, arkadaşları… Yani neredeyse 250.000 insanı etkileyen bir tedbir. Gerekçeleri ve süresi nedeniyle kamuoyunun ve hukuk camiasının gündeminden düşmeyen, her yargı paketine giren ancak bir türlü çözümlenemeyen bir sorun. Bu kitap, kişi özgürlüğü ve güvenliği yönünden çok büyük öneme sahip tutuklamayı; son kararlar ve düzenlemeler ışığında değerlendiren ve bu yönüyle uygulamaya yol gösterici nitelikte bir kaynaktır.
"…Yaşamı ona gelecekten kesinlikle yoksun gibi görünmüştü. Sanki zaten ölmüş gibi, her şeyi bitmiş kabul etmişti. Diğer nedenler de bu cansızlık duygusunu yoğunlaştırıyordu. Zaman içinde, hissedilen en keskin şey, tutukluluk süresinin sınırsızlığıydı; mekân içinde ise cezaevinin daracık sınırlarıydı. Dikenli tellerin dışında olan her şey uzaktı, ulaşılamayacak bir yerdeydi ve bir anlamda gerçekdışıydı. Dışarıdaki olaylar, insanlar, normal yaşam tutuklu için hayaleti andıran bir yapı kazanıyordu. Dışarıdaki yaşam, yani görebildiği kadarı, neredeyse başka bir dünyadan bakan ölü bir insana göründüğü gibi görünüyordu ona…"
(Victor E. Frankl, İnsanın Anlam Arayışı)