Çalışmanın birinci bölümünde, genel olarak isnat yeteneği kavramı üzerinde durulduktan sonra, isnat edilebilirliğin içeriğini oluşturan anlama ve isteme yetenekleri izah edilmeye çalışılmıştır. Bunun ardından söz konusu yeteneklerin, hangi aşamada var olmalarının ceza hukuku anlamında önem taşıdığı üzerinde durularak, bu konudaki önemli bir mesele olan sebebinde serbest hareket kuramı ve kendisini isnat edilemeyen hale getiren kimselerin hangi esaslar doğrultusunda sorumlu tutulacakları sorunu irdelenmiştir. Daha sonra, doktrinde her zaman tartışılmış, aleyhine bir çok görüş beyan edilmiş ve fakat hemen tüm modern ceza kanunları tarafından kabul edilmiş kısmi isnat edilebilirlik kavramı açıklanmış; son olarak da ayrı bir tez konusu oluşturmaları nedeniyle fazla ayrıntıya inilmeden genel olarak isnat edilebilirliği ortadan kaldıran ve azaltan sebepler üzerinde durularak, Türk Ceza Kanunu’nun bu kapsamdaki
düzenlemeleri ele alınmıştır.
Çalışmanın ikinci bölümünde, isnat yeteneğinin suç genel teorisindeki konumuyla ilgili olarak doktrinde yapılan tartışmalara yer verilmiştir. Öncelikle söz konusu yeteneği suçun bir ön koşulu olarak nitelendiren, yani isnat edilebilir olmayan kimselerin suç işleyemeyeceğini ifade eden görüşler incelenmiş; bu kapsamda isnat yeteneğini ceza normunun muhatabı olmanın bir koşulu sayan ve fiil ehliyeti kavramının ceza hukukundaki karşılığı olarak kabul eden düşünceler ele alınmıştır. Daha sonrasında ise, üzerinde çokça durulan konulardan biri olan, isnat yeteneği ve kusurluluk ilişkisi irdelenmiştir. Bu kapsamda genel olarak kusurluluk kavramı ve söz konusu kavramı açıklamak amacıyla ortaya atılan temel anlayışlar üzerinde durulmuş, fakat çalışmanın esas konusunu oluşturmaması sebebiyle genel bilgiler verilmekle yetinilmiştir. Ardından isnat edilebilirliği, kusurluluğun bir unsuru veya ön koşulu olarak anlayan ve dolayısıyla isnat edilebilir olmayan kimselerin kusurlu olamayacaklarını ifade eden görüşler ele alınmış, sonrasında ise kusurluluk ve isnat yeteneğinin birbirinden bağımsız olduğunu ve anlama ve isteme yeteneğinden yoksun kimselerin de kusurlu davranışlar gerçekleştirebileceğini ileri süren görüşler açıklanmaya çalışılmıştır. Çalışmanın sonunda da Türk Ceza Kanununun konuya ilişkin hükümleri bu açıklamalar ışığında değerlendirilmiştir.