En çok neyini özledim biliyor musun güzel memleketim?
Gazan Gölü’nün dibine dalıp, en büyük midyeleri koparıp, Usturama’da ateş yakıp, paslı teneke üzerinde pişirip yemesini.
Kumyalı semtinden kayıklara doluşup, ud, cümbüş eşliğinde şarkılar söyleyerek Hamam Yalısı’nı, Sargana’yı, aşarak Barabut Koyu’na, oradan İlika’ya, Usturama’ya ulaşıp, altın renkli plaj kumuna çıkıp “Bir tatlı huzur” almayı. Tıpkı Kalamış misali.
Her evinin penceresinden deniz görünen yosun tutmuş, ıslak, daracık sokaklarında saklambaç, voleybol, ayboyu, yıldızboyu oynadığımız günlerin anlatılmaz coşkusu ile üst caddeye çıkarak İstanbul Oteli önünde mola verip dizilmiş otobüsleri hayal etmeyi.
Gıcırtılı seslerle inip çıkan tahtadan dört sepetli dönme dolapları, çubuklara dolanıp satılan rengarenk macunlu şekerleri, keser helvalarını, Hassali amcanın Şifa gazozunu, Golali amcanın tatlı çöreklerini, Bülbül dayımın kavurduğu kestaneleri özledim.
Tirebolu’nun ilk Fransızca öğretmeni Reyhan Vural, gönül telimizin sultanı; Noterin Sebahat Tekinalp, Güllü’nün Meryem teyzem, Simsarın Elmas teyzem, geceleri saymazsak her biri 50 yaşına daha yeni girmiş olan Polis’in Muteber Nakiboğlu ve Sabiha Erdem teyzemiz, sizleri beklemekte. Sizlere anlatacak çok şeyleri var.
Sizleri de bu nostalji cennetine dahil edebilmek için bu güzel şehre bekliyorum. Yeşili, turkuazı, balığı, altın renkli kumsalları ve tüm güzellikleri ile bu asırlık nostaljiyi beraberce paylaşmak adına…