Prof.Dr. Genco Berkin YEM Yayın’dan çıkan yeni kitabında “Modern Mimarlığın Babası” olarak da tanımlanan Le Corbusier’nin dünya mimarlığına armağan ettiği “Modulor” sistemini ve bu yöntemle kendisi için tasarladığı “Le Cabanon” adlı kulübesini anlatıyor.
Bu kolay okunur, anlaşılır, taşınır mini kitabı her mimarın ve iç mimarın yanından hiçbir zaman ayırmadığı pergel, kalem ya da cetvel gibi ceplerde bir tasarım düsturu olarak taşınması amacıyla kaleme aldığını söyleyen Genco Berkin şunları söylüyor:
“Günümüzün yaşam alanı seçiminde oldukça popüler olan ‘Tiny House’ ve ‘Small House’ gibi eğilimlerin temelinde fazlalıklarımızdan kurtulma ve doğanın içinde kendimizi bulma isteği yatmaktadır. Le Corbusier, bunu 100 yıl kadar önce Le Cabanon adı verilen, kendisi için yaptığı kulübe tasarımında gerçekleştirmiş ve deneyimlemiştir. Le Cabanon, aslında onun geliştirdiği oranlama sistemi olan Modulor’ün ete kemiğe bürünmüş halidir. Modulor’ün ortaya çıkışı, gelişmesi ve mimarlığa kazandırılması, uzun ve meşakkatli bir yolda menzilinden şaşmayan bir gezginin yaşadıklarına benzetilebilir.
Le Corbusier her ne kadar ‘Modern Mimarlığın Babası’ sayılsa da kurduğu yapısal sistemin kökleri Helenistik dönem ve Rönesans’a kadar uzanır. Helenistik dönemdeki standardizasyona karşı büyük bir hayranlık besleyen Le Corbusier, mucidi olduğu ‘Modulor’deki oranlama dizisini Fibonacci dizisi sayesinde oluşturur. İnsan vücudunun ölçülerinden çıkan ve eklenerek büyüyen bu sistem sayesinde “insan-mobilya-mekân” üçlüsü ilk kez sayısal olarak ifade edilebilir hale gelmiştir. Günümüzde mimaride çığır açan parametrik tasarımın temellerini atan Christopher Alexander, Modulor’ün açtığı yoldan ilerlemiştir. Modulor, en basit tabiriyle tasarımcılar için (oran kaygısının yitirilmesini engelleyen) yapay çevre oluşturma kılavuzudur.
Şayet Le Corbusier hiç yaşamamış olsaydı, bugün içinde yaşadığımız evlerimiz, işyerlerimiz ve okullarımız iki katından daha fazla bir maliyetle yapılacak; halkın büyük çoğunluğu nitelikli konutlardan mahrum kalacak, öğrencilerin bir kısmı da belki eğitim alamayacaktı. Üstelik bu yapıların hiçbirinde tasarım ve üretim açısından bir standart anlayış bulunmayacağından dolayı inşaat malzemelerinde sürdürülebilir bir üretim olamayacak ve bu ürünlere erişimde de sıkıntılar yaşanacaktı.
Bu kitap, Le Corbusier’nin küçük dünyasında yeşeren büyük hayallerine ve dünyayı daha yaşanabilir kılma adına planladığı emellerine nasıl ulaştığının izini sürmektedir. Okuyuculardan mimar veya iç mimar olanlar bu kitabı bitirdiklerinde tasarımda çözümün norm ve standart oluşturmaktan geçtiğini görecek; mobilya ve mekânın bir bütün olarak ele alınması gerekliliğine daha çok kafa yoracaklardır.”