”Gün karardı. Ak, serpintili bir kar görüntüsü kapladı yolun üstünü...
Alayut’a doğru ağaçların seyreldiği, yolun yarılandığı yerde atı kendi gidişine bıraktı Cezmi; eğildi, yelesini, boynunu okşadı atın...
‘Bir, bir buçuk saat. Çoğu gitti...’Gocuğunun yakasını kaldırdı, omuzlarının arasına çekti başını; “Çoğu giden ne?” Kendi sözünü sorgulayan incecik bir gülümseme belirdi yüzünde; “Yaşanacak yıllarsa, bilinmez... Kimse de bilmek istemez.” diye söylendi kendi kendine;
“Şu gün şurda... Neden bilinmek istensin ki? İyilerden iyi bir ölümün yeri yurdu bilinmez. Baytar olana yakışan da budur. Baytar olana da, dost düşman herkese de... Mal, can, ırz kaygısı... Yendin, yenildin...”.
”Yazarın gerek insana ve tarihsel olaylara bakışta uyguladığı
gerçekçi yöntem, gerekse belli bir tarih dilimi içinde insanı,
toplumsal ekonomik yaşamıyla bir kenti anlatışında kullandığı
gerçekçi biçem, bu tanıklığı geçerli kılıyor..”
Mehmet H. Doğan