“Metin, neredesin? Seni büsbütün kaybettim artık. Ona bu büyük yalanı, bu büyük yalanları arka arkaya nasıl söyleyebildim? Onu öldürmemek için, onun ızdırap çekmemesi için kendimize kıydım. Ona acıdığım için seni ve beni ona sadaka olarak verdim. Beni affet Metin. Benim biricik sevgilim! Fakat başka türlü yapamazdım. İmkân yoktu. O ölecekti. Bu sadakayı istemek için ta İstanbul’dan buralara geldi. Bunu ben Viyana Garı’nda onu görür görmez anlamıştım. Bu sorgulardan kaçmak için her şeyi yaptım amma artık kaçamazdım... Kabil değildi. Biçare adam çok acı çekiyor. Hep benim yüzümden... Niçin?.. Niçin? Ona acı verdim... Seni de... Lanet olsun bana! İçimdeki bu acı hissi beni yakmasaydı, biraz daha kuvvetli olsaydım! Halk arasında çok okunan romanların yazarı Muazzez Tahsin Berkand, eserlerinin çoğunda güçlü kadın karakterleri yansıtmış; çoğunlukla aşk konularını ele aldığı bu eserleri pek çok baskı yapmış ve filme alınmıştır. Romanlarında İstanbul’u ve o zamanın yaşayışını pek güzel resmetmiş; şimdilerde bizi belki de özlemle anılan o günlere, incelikler deryasına götürmüştür. Öyle ki Selim İleri, yazarın eserleri için şu güzel tanımlamayı yapmıştır: “Muazzez Tahsin Berkand’ın romanlarında, eskilerin ‘aile terbiyesi’ dedikleri, yıldızı sönüp gideli epey olmuş o yaşama biçimi, yaşama görgüsü daima duyumsanır.”