"Babamın kışın ölmesi iyi olmadı, haberi kokusuyla birlikte yayıldı. Komşusu Neriman Teyze o akşam çöpü çıkarmak için kapıyı açtığında, bu pis kokunun elindeki poşetten değil de karşı kapıdan geldiğini hemen anlamış ve zavallı adamın Allah korusun ama, galiba ölmüş olduğunu düşünmüş. Zaten fazla konuşkan olmayan, evden dışarı da ancak birkaç günde bir alışveriş için çıkan babamı günlerdir görmediği de aklına ilk o zaman gelmiş. Yine de bir umut, o sırada içeride haberleri seyreden kocası Bülent Amca’yı çağırıp babamın ziline bastırmış. Bülent Amca zile ikinci kez basmaya gerek duymamış, arkasına dönünce de Neriman Teyze’nin çoktan ağlamaya başladığını, tülbendiyle gözlerini sildiğini görmüş. Bülent Amca karısını içeri yolladıktan sonra kapıcıya haber verip hemen bir çilingir çağırmasını söylemiş. Neyse ki kapıcı böyle durumlarda polise de haber vermek gerektiğini biliyormuş. Polislerden yaşlı olanı başıyla işaret verince çilingir beyaz, plastik bir kartı kapının arasına sıkıştırmış, kapıyı kulpundan tutup yukarı itmiş, kartı da birkaç kez ileri geri oynatınca kapı şık diye açılmış. Ama koku bütün apartmana yayılmaya başlarken polislerin, Bülent Amca’nın ve kapıcının akıllarında tek bir şey varmış: Demek bu kadar kolay! Polisler kollarıyla burunlarını kapatıp içeri girdiklerinde babam, mutfakla salon arasındaki uzun koridorda, dört gündür, öylece yatıyormuş."
Birbirine dolanan arzular, hiç durmadan yağan yağmur gibi bizi kıstıran yorgunluklar, zamanın insafsızlığı, eksikliğin sıkıntısı, hayatın yeknesaklığı ve benzersiz coşkusu.
Kerem Aslan, yarı karanlıkta bir zamanı anlatıyor; eve sığınan, evi bulan ve özleyen ince bir hüznü.
Her Şey Dahil, uyumsuzluk öyküleri, bulanık, perdesiz ve yanı başımızda.