Tanrı ile pire bir ve aynı anlamda olabilir mi?
Bu soru karşısında ortaçağ kiliselerinden yükselen itiraz seslerini duyar gibiyiz. Hem Tanrı’nın aşkın ve ayrıcalıklı bir konumu olmalı hem de farklı doğalarımız olmasına rağmen onun bilgisine erişmeliyiz, ne de olsa varlığının ispatı şart. Ama bu nasıl olabilir? Ortaçağda bu soruya kimi tekanlamlılık kimi de çokanlamlılık üzerinden yanıt vermeye çalıştı fakat problem derinleşerek devam etti. Tarihsel olarak kazanan ise, orta yolcu analojik yöntem oldu. Yani kısaca şu denildi: Yaratılan olarak pire yaratan Tanrı’ya benzeyecek ama yaratan Tanrı yaratılan pireye benzemeyecek.
Ortaçağı meşgul eden bu teolojik problem, ne oldu da, tekillik ve fark felsefesinin düşünülmesi için bir olanak haline geldi?
İşte bu derleme, tam da tekanlamlılığı, bu tartışmada hapsolduğu teolojik anlamdan özgürleştirerek, felsefi ve politik bir kavram olarak yeniden düşünmek için hazırlanmıştır. Farkı, özdeşliğe, analojiye ve benzerliğe tabi kılmadan, farklar arasındaki ilişkiyi hiyerarşiye sokmadan ve farkları birbirlerine indirgemeden nasıl düşünebiliriz? Diğer bir deyişle farkın anlamını, onu üst bir cinsin, kimliğin, kategorinin hükmü altında dile getirmeden, hareketin, kaosun içerisindeki dinamik ve yaratıcı değerini koruyarak nasıl ifade edebiliriz? Tekanlamlılık düşünme imgemizi farklandırır ve bize yeni bir düşünme olanağı sunar. Tanrı, pire karşısında yaratan olarak hiyerarşik ve aşkın değildir; artık yaratan doğa ile yaratılan doğa bir ve aynıdır. Tekanlamlılık farkın, eş deyişle güç derecelerinin çokluğudur.