“Hâlâ dökülen kanları görüyor, hâlâ yalvaran o zavallı sesini işitiyorum. ‘Acı bana… Bırak beni!’ diye haykırıyordu. Bana inanınız, ona fenalık etmek, ona eziyet etmek, onu öldürmek istemiyordum. Benim istediğim ötekinin ölümüydü. Ötekinin… Sırrımı, cinayetimi bilenin, bana her an, o her şeyi bilen bakışlarıyla işkence edenin ölümünü istiyordum. O, ortadan kalkmalıydı. Çünkü o dünyada oldukça benim için her dakika bir tehlikeydi. Cinayetimi yalnız o biliyordu. Anlıyor musunuz? Onun varlığı benim hayatım için zararlıydı.”
Suat Derviş bu kitapta yer alan roman ve öyküleriyle bizi yeniden esrarlı, tekinsiz bir dünyada dolaştırıyor. Daha önce Kara Kitap adlı derlemede yer alan “Buhran Gecesi”, “Ne Bir Ses Ne Bir Nefes” ve “Fatma’nın Günahı”ndaki gibi, burada da aşk uğruna işlenen cinayetler, şeytana uyanlar, kâbusla gerçeği birbirine karıştıranlar, karanlık geceler, puslu mezarlıklar, lanetli mumyalar, en gizli, en mahrem günahlar var.
Bu derlemede yer alan “Onları Ben Öldürdüm”, “Mumya”, “... Hikâyesi” ve “Bakışlar” 1929-33 yılları arasında kaleme alınmış, Türk edebiyatında korku türünün öncü eserleri. Bu metinlerde insan kalbinin ve ruhunun en karanlık, en bilinmez dehlizleri var. Kıskançlık, nefret, pişmanlık gibi duyguların insanları nasıl birer canavara dönüştürdüğünü anlatıyor Suat Derviş. Karakterlerini baştan çıkaran, onları birer deliye, katile çeviren şeytanlar, habis ruhlar, kalplerinin muammalarında saklanıyorlar.