Yosun, anne ve babasının mutsuzluğunun tanığı olarak büyürken, kendi içinde açılan büyük boşluğu nasıl kapatacağını bilemez. Onun çok sevdiği ve kendisini sevdiğine inandığı kişi, bir zamanlar babasının da çok sevdiği o güzel, her zaman alımlı ve çekici kadın Zerrişte'dir. Babasının ve Zerrişte'nin hikâyesinin peşine düştüğünde, kendi hayatının da hikâyesini yazacaktır Yosun, kendi hikâyesi ise bu ülkenin geçmişinde hâlâ kanayan büyük bir yaradır: 12 Eylül ve "içerisi".
Yosun, kendinden geriye, içilmemiş onuncu sigarasını bırakırken, hayatına değmiş tüm insanlara kendileriyle yüzleşebilecekleri bir hikâye de emanet ediyor.
İsmet Kür, Onuncu Sigara'da, kadınları, anne, kız, sevgili olan kadınları içeriden çok sahici bir yerden yakalayarak anlatıyor, bu kadınların hayatından geçen 12 Eylül'ü ve işkenceleri de bıraktığı tüm izlerle, yarattığı tüm acılarla... Bütün açıklığıyla... Yalın ve yalın olduğu kadar çarpıcı bir dille...
"Bugüne değin seni yüzde yüz anlayarak, seninle yüzde yüz paylaştığım tek şey bu, Yosun... Bu anlatmaya çalıştığın boşluk... Hazin, değil mi?.. Paylaştığımız tek şeyin bu anlatılmaz boşluk olması. Sadece bu olması. Hazin."