Reykjavik’te soğuk ölüm İzlanda’nın gizemli atmosferinde gerçekleşen esrarengiz bir cinayeti anlatan Sesler, psikolojik derinliği olan bir polisiye roman Avrupa’nın en iyi polisiye romanı yazarlarından biri olarak kabul edilen Arnaldur Indridason’un, bir cinayet soruşturmasını kahramanlarının psikolojilerini göz ardı etmeden anlattığı Sesler, polisiyede farklı bir soluk arayanlar için çarpıcı bir seçenek sunuyor. Son yıllardaki “kuzey polisiyesi” fırtınasını başlatan yazar olarak da nitelenen Indridason’un romanlarının en önemli özelliği, Amerikan polisiye filmlerinde görmeye alıştığımız süper kahraman dedektiflerin olmaması. Sesler, çok katmanlı hikâyesi, lirik ve yalın anlatımıyla okuyucuyu derinden etkiliyor. İzlanda’nın başkenti Reyjkavik’in kendine özgü gizemli ve soğuk atmosferinde geçen olaylar içinde ele alınan bütün karakterler en gerçek halleriyle yansıtılıyor. Yazar, her iyi polisiyede olduğu gibi, kitabın sonlarına kadar merak unsurunu canlı tutarak, cinayeti işleyen kişiyi tanımlamada okuyucuyu kuşku ve merak içinde bırakıyor. Reykjavik’teki turistik bir otelin kapıcısı, Noel’e beş gün kala, uzun yıllardır yaşamakta olduğu otelin bodrum katındaki odasında, öldürülmüş halde bulunur. Adamın üzerindeki Noel baba kıyafetinin pantolonu ayak bileklerine kadar iniktir ve penisinden bir prezervatif sarkmaktadır. Erlendur ve iki yardımcısından oluşan polis ekibi cinayet soruşturmasını üstlenir. Ne bir akrabası ne de dostu olan, bu kendi halinde, nazik ve zararsız adamın öldürülmesi için hiçbir neden yokmuş gibi görünür. Noel öncesi gidecek bir yeri olmayan, yalnız ve mutsuz polis detektifi Erlendur, soruşturmayı yürütmek için otelde bir odaya yerleşir ve içerideki “sesler”i dinlemeye başlar. Çok geçmeden, otelde gizli kapaklı işler döndüğünü ve öldürülen adamın, kitabın ismine anlam kazandıran bir sırrı olduğunu öğrenir. Maktul, ona çocuk yıldız unvanını kazandıran olağanüstü sesini 10-11 yaşlarındayken çıktığı bir konser sırasında kaybetmiş, geleceğine büyük yatırım yapan babası tarafından evlatlıktan reddedilmiş, yalnız bir hayata mahkûm edilmiştir. Bir başka deyişle, “adamın sesi” kelimenin gerçek anlamıyla yok olmuştur. Erlendur, bir yandan gizemlerle dolu cinayeti çözmeye çalışırken, diğer yandan da kendi iç dünyasına dalar. Duyduğu “sesler” onu yıllar önce yaşadığı derin travma ile hesaplaşmaya sürükler. Kitaptan Küçük odanın kapısı açıktı; Erlendur koridora çıktı. Birdenbire, dışarıda kimsenin bulunmadığından, onları kimsenin dinlemediğinden emin olmak istemişti. Loş koridora baktı ama kimseyi göremedi. Dönüp diğer tarafa baktı ama orası da zifiri karanlıktı. O tarafa geçen birinin mutlaka kapının önünden de geçeceğini, o zaman da fark edileceğini düşündü. Koridor boştu. Ama aynı zamanda, bodrumda yalnız olmadıklarına dair kuvvetli bir his vardı içinde. Koridordaki koku, ilk geldiğindeki gibiydi. Bir yanık kokusuydu ama kaynağını bulamıyordu. Huzursuzdu. Cesedin ilk gördüğü anki hali aklına kazınmıştı ve Noel Baba kostümlü adam hakkında daha çok şey öğrendikçe, aklından bir türlü atamadığı hayali daha da zavallı bir hal alıyordu.