İslamî ilimlerin gelişim evrelerine dair yapılan çalışmaların çoğunda, genellemelere dayalı bazı tespitler bulunmaktadır. Özellikle tefsir alanının zuhuru ve oluşan birikimin mahiyeti, müstakil olarak ele alınmamaktadır. Bu çerçevede tefsire ilişkin erken dönemdeki veriler, daha ziyade hadis sahasındaki anlayış ve yaklaşım biçimi üzerinden değerlendirilmeye tâbi tutulmaktadır. Bilhassa tefsirin ilk evresinden itibaren meydana çıkan bilgilerin, hadis rivayet sahasında aktarıldığı ve tefsirin hadisten bağımsız olmadığı şeklinde bir algılamanın yerleştiği görülmektedir. Halbuki bize ulaşan ilk tefsir çalışmalarıyla birlikte en erken döneme ilişkin tarihî bulgular, gerçekte durumun böyle olmadığını açığa çıkartmaktadır. Bu bağlamda tefsirin bir olgu olarak ortaya çıkışının ve sonraki aşamalarda izlediği seyrin kendine has bir mecrası olduğu belirtilmelidir. Hatta eldeki bütün bilgiler göz önünde bulundurulduğunda tefsirin, İslamî ilimlerin ilk aşamasını temsil ettiği, nüzul süreciyle başlayan ve bizzat vahyin belirlediği bir “Kur’an-ı Kerim’i anlama faaliyeti” olduğu görülür.