Tatlı Çikolata, ülkemizde hemen hemen denenmiş tüm anlatı yöntemlerini altüst eden bir kısa roman. Okuyucu Merih Günay’ın bu romanını okurken çok dikkat etmek zorunda, çünkü yazar konu anlatımında alışılagelmiş zaman kullanımlarıyla da, diyalogların metne yerleşim biçimleriyle de, mekan belirleme yöntemleriyle de, klasik öyküleme anlayışıyla da ustaca oynamış. Konu anlatımı teknolojik gelişimle iç içe olduğu için de anlatımdaki geçişler sırat köprüsü gibi.
Bu kitabı okurken kendi aşk cehenneminize girmeden önce metinler arasındaki o kısa başlıklara da çok dikkat etmenizi öneriyoruz, çünkü dikkat etmezseniz yazarın sunduğu aşk labirentine giremezsiniz. Tabii o labirente girerken de Günay’ın elinize tutuşturduğu bulmacayı almayı unutmayınız lütfen. Çünkü kendi aşk yolunuzu ancak o bulmacayı çözerek bulabilirsiniz...
“Günü geldiğinde yeniden bir araya geleceğiz. Benim karanlık noktalarım, senin gizemin, korkuların. Üstesinden gelebilmemiz için evrilmemiz lazım, bunları şimdi yenemeyiz. Yaşayacaklarımız var öncesinde, göreceklerimiz, edineceklerimiz. Sadece bu kadar değiliz, çünkü içimizde daha fazlası var ve hep olacak.”
“Selam.” dedi tatlı sesiyle, ürkütmeden. Valizini yere bırakıp küçük elleriyle adamın kollarına dokunup gözlerine baktı. “İyisin değil mi?” Adam evet anlamında başını salladı. “Hazırsan gidelim mi?” diye sordu genç kadın, adam yine başını salladı.”