Hernan Cortes, bugün sadece politik bir şaka olarak kabul etmek istediğimiz Meksika “Duvarı”nın sınırlarında dolaşmaya başladığında kendisini neyin ya da nelerin karşılayacağından emin değildi. Bu belirsizlik ortamı kısa süre içerisinde yerini, cesaret ve yeni bir otorite timsaline bırakarak 500 yıllık değişimin tetikleyicisi oldu.
Amerika Birleşik Devletleri, özetle bu tip bir dizginin üzerine kurulmuştur. Belirsiz olan her zaman tehlikeli ancak elde edilebilirliği de bir o kadar kolaydır. Ancak bu görüş, 40’lı yılların sonuyla birlikte kırılmaya uğrar. Azteklerin kaçık ve atalarından habersiz bebop/free jazz dinleyerek kafayı yemiş varisleri, Amerikan demokrasinin ve bir ulus-belleğin çöküşünü, ahlaki herhangi bir kaygıdan uzak ve hiçbir şeyden sakınmadan kaleme alarak müjdeleyeceklerdir.
Amerika’dan birkaç kara parçası uzaklığında yaşayan Gilles Deleuze ise; bir yanda Lacan, Badiou ve akademinin kendisine mesafeli durmayı yeğleyen isimleriyle uğraşırken, diğer yandan sert geçen Fransız politik ikliminin içerisinde farklı adalar yaratmakla meşguldü. Bu yüzden Kerouac, Burroughs, Bukowski gibi Amerika’nın fırlama ve bigane çocuklarıyla tanışması ya da sonradan bu konuda birçok okumaya zemin oluşturması abes kaçmayacaktır.
Gilles Deleuze ve Amerikan Edebiyatı işte bu sessiz edebi ittifakın en güzel anlatısıdır.