Son on yıldır “komşu” niteminin zihnimizde çağrıştırdığı diğer sözcükler arasından hızla sıyrılıp gündelik konuşmalarımızın içinde daha fazla yer kaplamaya başlamış bir ülke ismi. “Suriyeli” ise Suriye’deki savaştan kaçan insanlarla gündelik etkileşimlerimizin artması dolayısıyla bir komşu ülkenin yurttaşlarını tanımlamaktan öte anlam kazandı. Sadece haberlerde yer almakla kalmayan bu isimleri, nitemleri, sosyal, siyasal, ekonomik, sosyolojik çerçevede neden daha çok kullanmak zorunda kaldığımız ise ne yazık ki, birçok kişi için hâlâ yeterince açıklığa kavuşamadı.
Yiğenoğlu, uzun yıllardır gazeteci olarak mesleğini yerine getirirken kendisine gazeteciliğin sorumlulukları konusunda oldukça basit ve olması gereken hedef koymuş bir isim. Söz konusu hedefini, bu kitabı yazma amacını kitabın “sunu”sundaki ilk cümlede şöyle önceliyor: “Öncelikle gazeteci, halkına karşı özgeci kimlik sahibi gazeteci olarak, yaşadığım kentte, ülkemde, komşu ülkelerde, dünyada olan biteni yakından izleyegeldim.”
Çetin Yiğenoğlu, bu konuda yılların getirdiği birikimle özgün donanıma sahip ender isimlerden biri olarak, bütün karmaşa içerisinde, Suriyelilerin de bakış açısını yansıtarak Suriye’nin savaş öncesi, savaş sonrası durumunu başarıyla anlatıyor. Suriye’nin yanı sıra Arap tarihini, 1. - 2. Paylaşım Savaşları sonrasında Ortadoğu’daki gelişmeleri de fırça darbeleriyle özetliyor.
Birazdan okuyup okumamaya karar vereceğiniz bu kitap, belki de ilk defa size Ricoeur’ün haber ve anlatı kavramlarının izinde “öteki”yi anlamak için fırsat sunuyor.