Tolstoy, Ivan Ilyiç'in Ölümü'nde okuru bir mahkeme bürosuna sokar ve şunu gösterir:
"Baylar! Ivan İlyiç ölmüş." Roman böylelikle bittiği yerde başlamış olur. Tolstoy'un düşüncesi okurunu alışık olmadığı bir teknik kullanarak şaşırtmaktır ki bunda da başarılı olur. Böylece roman boyunca sık rastlayacağımız bir tema ilk kez ortaya çıkar. Bu tema hayatın son dönemi olan ölümün çevresini kuşatır ve ondan ucuz bir trajedi ortaya çıkartmayı başarır.
Lev Nikolayeviç Tolstoy, 9 Eylül 1828'de Tula'da bulunan ailesine ait Yasyana Polyana malikânesinde doğdu. 1843'te Doğu Dilleri okumak üzere Kazan Üniversitesi'ne girdi. 1854-1855 yılları arasında Kırım'da Topçu Teğmeni olarak savaştı. 1862'de komşu çiftliğin sahibinin kızı olan Sofya Andeyevna Bers'le evlendi ve bu evliliğinden on üç çocuğu oldu. Bu dönemde yazar, Kazaklar, Sivastopol Hikâyeleri ve bekli de en büyük romanı olan Savaş ve Barış'ı yazdı. Tolstoy, Savaş ve Barış adlı eserinin yayımlanmasından sonra, yıldan yıla artacak bir bunalıma girdi. Bu bunalımın izleri, 1877 yılında yayımlanan ikinci büyük romanı sayılabilecek Anna Karenina adlı romanında da görülür. 1880'den sonra düşüncelerini açıkladığı Dogmatik Teolojinin Eleştirisi, O Halde Ne Yapmalıyız? Ve Tanrı'nın Hükümdarlığı Kendi İçimizdedir adlı makalelerin yayımlanmasından sonra 1901'de kilise tarafından aforoz edildi. Bu dönemde yazdığı Ivan Ilyiç'in Ölümü, Kreutzer Sonatı, Hacı Murat ve son büyük romanı sayılabilecek Diriliş gibi eserleri, yaşama sunulan bir destan olarak nitelendirilir.
7 Kasım 1910'da ailesini terk etmeye karar vererek yanına en küçük kızını ve doktorunu alarak yola çıkan yazar, birkaç gün sonra Astapovo tren istasyonunda zatürreeden ölmüş olarak bulundu.