İnsanlık tarihi ile birlikte yeme içme, barınma, güvenlik ve benzeri ihtiyaçlar ortaya çıkmıştır. Zaman içerisinde insanlığın gelişmesine bağlı olarak insanlar yeni yerler görmek amacıyla seyahat etmeye başlamışlardır. İlk başlarda yiyecek aramak ve güvenli yerlere gitmek amacıyla başlayan bu hareketler dinî ve kültürel anlamda zaman içerisinde yoğunlaşarak devam etmiştir. Bu süreç insanların statülerini gösterme, farklı olanın peşinden gitme ve farklı faaliyetleri gerçekleştirme isteklerine bağlı olarak da ivme kazanmıştır. Ulaşım, seyahat ve bilgi teknolojilerinde yaşanan iyileşmelerle beraber “varılacak olan yer” olarak adlandırılan destinasyonların sayısında ve içeriğinde de çeşitlilikler oluşmaya başlamıştır. Özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısı ile birlikte turistik kaynaklara ve değerlere sahip olan ülkeler ve şehirler turizmin önemini fark ederek sahip oldukları destinasyonların çekici hâle gelmesi için yoğun çaba harcamaya başlamışlardır. Ülkelerin girdikleri bu yoğun çaba birbirleri arasında rekabeti doğurmuştur ve farklı destinasyonların ve şehirlerin öneminin ve pazar değerinin ön plana çıkarılmasında çeşitli faaliyetlerin uygulanmasını zorunlu kılmıştır. Diğer yandan turistlerin bilgi seviyelerinin her geçen gün yükselmesi de destinasyonların ve şehirlerin pazarlanmasında çeşitli kolaylıkları ve aynı zamanda sorunları da beraberinde getirmiştir. Artık turistlerin gidebilecekleri çok sayıda destinasyon ve şehir kendilerini rahatlıkla hedef kitlelerine duyurabilmekte ancak farklı yönlerini turistlere ikna etmede ve hizmet kalitesini sağlamada zorlanabilmektedir. Dolayısıyla destinasyonların ve şehirlerin marka değerine sahip olabilmeleri, imaj geliştirme çalışmaları ve bu yönleriyle hedef kitlelerini kendilerine çekmeleri son derece önemlidir. Bu sayede turizmde sürekliliği sağlayarak rekabet avantajını sahip olabileceklerdir.