"Az veya yanlış bilinen tarihimizin dönemlerini veya kurumlarını ele almış yazar. Hunlar, Tabgaçlar, Siyenpiler ve diğer boyluklar dönemimizle ancak o sahalarda uzman olanlar ilgilenirler; fakat köklerimiz oralarda yatmaktadır. Onları iyi analiz edebilirsek, tarihi akışımızı ve bugünkü durumumuzu yeterince idrak edebiliriz. İnsan, Tektaş’ın çalışmasına bakınca, idealizmine gıpta ediyor. Alıcısı pek bulunmayacak dönemleri didik didik etmek için yıllarını vermek, onları yayımlamak herkesin yapacağı iş değildir." -Mehmet Niyazi- Şimdiye kadar gördüklerimiz bir şeyler öğretmiştir bize. Bunlardan biri de, Türklerin her toprakta yaşayabilen nebatlara benzemediğidir. Kadim Türk yurtları sayılan yerler, üzerlerindekileri inancıyla-geleneğiyle beraber taşımıştır ileriki asırlara, diğer coğrafyalar horlamış. Hunlardan itibaren Çin’e hâkim olanlar Çinlileşti, Tanbaç’lar gibi. Avrupa’ya akanlar, Bulgarlar ve Macarlar kayboldular Hıristiyanlaşıp Slavlaşarak. Bu hususta örnekler çoğaltılabilir. Anadolu’ya gelenler sağlam kaldı milliyeti ve inancıyla birlikte. Birkaç küçük grupları saymaz isek, dünyanın hiçbir bölgesinde, Müslüman olmayan Türk de kalmadı. Günümüzde Türklük, Müslümanlıkla özdeşleşmiştir. Bu anlayış, sadece milletimizin fertlerini kuşatan bir anlayış değil, aynı zamanda başka dine mensup milletlerce ve onların tarihçeleri tarafından da teyit edilmektedir. Bu ciltle İslam öncesi Türk tarihini, Müslümanlığın kabul edildiği asra kadar getirmiş oluyoruz.