Savaştan on yıl önce, Riviera’da, kaldığım küçük pansiyonda bir masaya oturmuştum. Masamızda hararetli bir tartışma vardı. Bu, anlaşılmayan bir şekilde sertleşerek karşılıklı nefrete dönüşen bir tartışmaydı. Çoğu insanın kıyaslama gücü körelmiştir. Onlara doğrudan dokunmayan, herhangi bir zorlamayla duyularının en derinine kadar etki etmeyen şey, onların neredeyse hiçbir zaman harekete geçirmez ancak gözlerinin önünde olan şeyler, duygularına etki ederek bazen benliklerinde ölçüsüz bir tutkuyu ateşler; işte o zaman kayıtsızlıklarının yerini uygunsuz ve abartılı bir öfkenin aldığından söz edebiliriz.