Yüzyıllara kök salan büyük bir çınar olan Osmanlı'nın son demlerinde yaşayıp da tarihe adını yazdıran nice şahsiyetler vardır ki, günümüzde bu isimlerin çoğu hatırlanmıyor. Şüphesiz yeni Türk Devleti'nin, 2. Meşrutiyet'ten başlayarak İstiklal Harbi'ne kadar devam eden çalkantılı ve sancılı döneminde, bu sürecin tam ortasında yer alan Rıza Tevfik Bölükbaşı'nın da önemli bir yeri vardır.
Fikri bakımdan Osmanlı Devleti'nin esas aldığı refaranslara, siyasi tercih olarak da Kurtuluş Savaşı dönemindeki Anadolu hareketine aykırı düşünce ve davranışlar sergileyen Rıza Tevfik, aslında köklü bir medeniyetin büyük değişim geçiren sürecinde bize müşahhas bir örnek olmuştur. Yine de, hayatı dikkatle incelendiğinde; siyasi akışa göre değişmeyen fikirleri, olaylara karşı tepkisiz kalmayan tavırları ve yeri geldiğinde çoğu kimsenin başaramadığı cesur konuşmalarıyla, haysiyetinden taviz vermeyen bir portre vardır karşımızda.
Bütün bunları bir kenara bırakalım. Rıza Tevfik denilince asıl hatırlanması gereken, elbette ki onun edebi yönüdür. Şiiriyle dönemin birçok münevveri kendisini bu yönüyle takdir etmiş, hatta Abdülhak Hamid, onu en başarılı Türk şairi olarak nitelendirmiştir. Gerçekten de Rıza Tevfik, "Türkçe ağlamasını, Türkçe gülmesini bilen, konuştuğu lisanı şiirine sokmakta tereddüt etmeyen nadir kıymetlerimizdendir."