“Her insan ruhu, Mutlak ve Aşkın Olan’ın duygusuyla; yaratılmış evrenin hem başlangıcı ve hem de sonu olan ve de ondan sonsuzca aşkın olan En Yüce Kudret’in duygusuyla boyanmıştır. Bu duygu, insanın kendi dünyasının düzlemi üzerinde ve ötesinde var olan şeyi algılama aracı olan akl-ı selîm (intellect) melekesine aittir. Her ne kadar Hubût/Düşüş’le birlikte, “akl-ı selîm”in tam kudreti kaybolmuşsa da, nurundan geriye kalan yine de, yukarıdaki ayetin açıkça ortaya koyduğu gibi inkâr edilemeyecek kadar güçlüdür. Geride kalan bu kalbî bilgi —çünkü akl-ı selîm Kalb’de taht kurmuştur— insanın en üstün melekesidir. Ve bu, sadece nisbî bir anlamda akıl olarak ifade edilir. Ne var ki, onun varlığını sürdürüşü onu görmekten imtina etmeye engel olamıyor; ikinci bir tabiat hâlini alabilen bir reddediştir bu. “Kalb katılığı” aslında söz konusu müzmin körlüğün adıdır.”
Martin Lings