Romanlarında inandırıcı olabilen büyük yazarlar hayata dair meseleler üzerine yazdıkları konularda insanların hiç değişmeyecek sorunlarını, kendilerine özgü bir ustalıkla hikâyeleştirirler. Tolstoy’un Kreutzer Sonat’ta ele aldığı konu da işte böyle bir konu. Hayatın gizemi içinde saklı kıskançlık, mutluluk, korku, iğrenme, şüphe, gaddarlık... gibi hisler, felsefenin ‘bunlar değişken değer yargıları, felsefenin konusu olmazlar’ diyebileceği türden kavramsa Ulaştırılamayacak konulardır. Din kitapları bu hisleri inananlara sundukları ahlâk sistemi içinde cevaplarlar. Psikanaliz disiplini bu hislere sistemli bir açıklama getirme iddiasında olmuştur. Edebiyatın büyük yazarları ise bize hayatta hep varolagelecek bu hislerin sırrını daha da inandırıcı bir şekilde, hazzına da vararak anlatırlar.
İşte Kreutzer Sonat’ta düğümlenen ana meseleyi Tolstoy’dan okuyalım:
“Bir yandan baktığınızda kadının toplumdaki yeri en aşağının da aşağısıdır. Öte yandan bakıldığında ise dünyaya asıl egemen olanın kadın olduğunu görürsünüz. Tıpkı Yahudiler gibi. Toplumda ezilmelerinin acısını para egemenlikleri ile çıkartıyorlar. Yahudiler: “Demek siz bizim ticaretten başka bir şeyle uğraşmamıza izin vermiyorsunuz, öyleyse biz de sizi ticaretle egemenliğimiz altına alacağız” diyorlar. Kadınlar da: “Demek siz bizi yalnız şehvet aracı olarak kullanmak istiyorsunuz, öyle mi? Biz de şehvet aracı olarak sizleri kendimize köle yaparız” diyorlar.
Kadının başlıca görevi erkeğini büyülemeyi başarmaktır. Bu eskiden de böyleydi, ileride de böyle olacaktır. Yalnız kızlık döneminde değil, evlilik döneminde de aynı şekilde devam eder.”