Devlet İdeası tarihsel-kültürel bir kurgu değildir. İnsan Doğasından gelir, ve istencin büyümesinden başka birşey olmayan bütün bir tarihsel sürecin ereğidir. Devlet (1) evrensel insan hakları, (2) duyunç özgürlüğü ve (3) yasa egemenliği üzerine kurulu edimsel etik yaşamdır ve insanın evrensel mutluluğu için ön-koşuldur. Etnisite, mezhep, sınıf, dil, eşey gibi kültürel ve doğal ayrımların üzerinde ve ötesinde olan modern Ulusların problemi reel Devlete kavramına uygun bir edimsellik kazandırmak, kötü ve çirkin devletleri eksiksiz olarak ussal Ulus-Devletler yaparak onları türdeşleştirmek, küresel etik yaşamı yaratmaktır. Kültür Tinin varoluş biçimini İdea ile eşitleme uğruna üstlendiği süreçtir.
Rousseau oluş sürecinde olan modern Ulus-Devletin kendisi oluş sürecinde olan bir kuramını üretir. Toplumsal Sözleşme henüz doxa ve episteme arasında durur. Ama Rousseau yapay bir etik, etik-dışı bir ideolojik program önermez. Politik-etik yaşam biçimini insan doğasından türetir. Gerçek etik yaşamın biçimi olarak Devlet İdeasının özsel momenti olan (1) “hakların eşitliği” kavramı “insan doğasının kendisinden türer” (s. 32). Hak kavramının zemini olan özgürlük kavramı da benzer olarak “insan doğasının bir sonucudur” (s. 10). İnsanın “özgürlüğünü yadsımak onun insan niteliğini, insanlık haklarını yadsımak demektir” ve “insan doğası ile bağdaşmaz.” “İstençten tüm özgürlüğü kaldırmak eylemlerden tüm ahlakı kaldırmaktır” (s. 14). (2) “Moral karakter” özgür insanın karakteridir, çünkü ancak duyunç özgürlüğü zemininde “ödevin sesi fiziksel dürtülerin ve hak itkinin yerini alır.” (s. 23). Neyin hak ve neyin haksızlık olduğunu duyuncun yargısı belirler ve her zaman haklı olmayan pozitif haklar her zaman duyuncun moral yargısı altında durur. Bu nedenledir ki pozitif Yasama doğal hak idealine doğru sürekli oluş durumundadır. Yine, Rousseau için (3) “yasalar Genel İstencin kararlarıdır” (s. 38), tikel insanların değil, ve yasa egemenliği yurttaşın egemenliği, yasanın gücü onun gücüdür. Yurttaş Toplumunun zor ile, şiddet ile hiçbir işi yoktur. Yurttaşlar arasında “eşitlik” öyle bir güç yaratır ki, “tüm şiddeti dışlar ve her zaman konum ve yasalar dolayısıyla uygulanır” (s. 51).
İlk kez Rousseau İstenci Devletin ilkesi olarak saptadı. Yurttaş üzerinde yetke olan Genel İstenç (volonté générale) yurttaşın kendi istenci olduğu için aynı zamanda “yetke olmayan bir yetkedir” (“une autorité qui n’est rien”), ve “yalnızca itkinin dürtüsü kölelik iken, kendimize verdiğimiz yasaya boyun eğmek özgürlüktür” (s. 23). Ve yasa “Genel İstenç”tir (s. 39).
“Toplumsal Sözleşme” ilgisiz ve gereksiz bir terimdir çünkü ‘sözleşme’ olumsaldır, bireyin özencine bağlıdır, ve olabilir ya da olmayabilir. Ama evrensel insan hakları, duyunç özgürlüğü ve yasa egemenliği temelinde özgür etik yaşam bir özenç sorunu değildir. Yurttaş özgür istencini ancak kendisi gibi Yurttaş olan başkalarının istencinde, kendi haklarını ancak eşit ölçüde başkalarının da hakları olan aynı haklarda bulur. Bu politik-etik yaşamın dışında, insan istençsiz bir hiçtir.
— Aziz Yardımlı