Bir zamanlar nasıl yaşanacağına, hareketli takvimler yön verirdi. Toprağın, ekinlerin, bolluk taşıyan su kaynaklarının mevsim geçişlerine uyumla giyinip soyunduğu, dolup boşaldığı bu zamanlarda, bir mevsimin süresi ve karakteri, toprağın, bitkilerin, takımyıldızların, yağmurların kararıyla biçimlenir, doğanın zaman kuşağı kendi halince salınırdı. Bu döngüsel seyir adeta değişken bir ritimle gezinen bütün bir canlılıktı.
Deniz Gezgin’in antropoloji, mitoloji, edebiyat, tarih, söylence gibi, çok çeşitli disiplinlere uğrayarak kaleme aldığı Doğa Defteri, çiçek tozlarını birbirine kavuşturan rüzgârların seyrinde, göçmen kuşları önüne katan fırtınalara karışarak, gündönümlerinin, mevsim çarklarının, çiy damlalarının, tohumların bahsini açıyor. İklimi ve mevsimleri doğanın geniş zamanıyla düşünerek her şeyi içine alan bir eş duyumu dile taşıyor.
İşte yabanıl bir hayvana kardeşim demenin tam zamanı, bağların gevşeyişiyle yakınlığın duyumsandığı başka bir kavrayış imkânı…