Başlığı okuyup da avcıların yaptıkları avları ve abartılı bir şekilde anlattıkları avcılar kahvesi aklınıza gelmesin. Bu başka bir yalancı kahvesi… Hepimiz , eninde sonunda bu kahvenin tabii müşterisiyiz. Ama bugün ama yarın… 20 Eylül günü babam bu kahvenin müşterisi oldu. Yalancılar kahvesi yine muğlâk kaldı. Bir şey anlamadınız ama hepinizin bildiği ve hepimizin yine çok iyi bildiği bu kahveyi bir anekdotla size tanıtmaya çalışacağım.
Anadolu’nun ünlü manevi şahsiyetleri olan Mevlânâ ile Şemsi çok iyi tanıyorsunuz. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî , Şems ile tanışmazdan önce medrese hocasıdır. Bugünkü deyimiyle üniversite hocasıdır. Ancak , ünlü sofu Şems ile tanıştıktan sonra tasavvufa meyleder. Hocalığı ve Konya’daki özel dostlarını ihmal eder. Gece gündüz Şems ile derinlikli tasavvufi sohbetlere zamanını ayırır. Mevlânâ’nın , Şems ile olan bu dostluğu ve Şems’e bu kadar zaman ayırıp mühimsemesi Konya’da kıskançlığa sebep olur ve Şems’e karşı bir hasımlık peyda olur. Herhalde , başlarına gelecekleri tahmin ettiler ki sohbetleri esnasında, Mevlânâ : “Biz birbirimizi kaybedersek nerede bulacağız ?” diye sorması üzerine , Şems: “Beni kaybedersen Tebriz’de çok meşhur bir Yalancılar Kahvesi vardır. Beni ararsan orada bulursun .” der.