Tarih, insanları sevdiklerini, insanlığın mutluluğu ve ilerlemesi için çaba sarf ettiklerini ileri süren ideolojiler ve bu ideolojilerin temsilcisi yöneticilerin perişen ettiği hayatlar mezarlığıdır. Çünkü bu idarecilerin sevdikleri şey, insanlık fikridir, yoksa onu oluşturan tek tek bireyler değildir. Onlar genel olarak insanlığa âşıktırlar, fakat somut olarak onun içinde bulunan tek tek kadın ve erkeklerden oluşan bireylere değil. İnsanlığı fikir olarak sevmekle başlayıp, insanlık için yararlı çözümleri de yine fikir olarak ortaya koyarlar. İşte tehlike de buradadır.
Çözüm getirdiği söylenen fikirlerle, bunların uygulanacağı insanların eğilim ve istekleri arasında çelişki ortaya çıkınca, bunların insanlığı temsil etmediği sonucuna varılır. Bu insanlar idarecilerin öne sürdüğü bu fikirlere karşı çıkınca idarecilerin onlara karşı duyduğu öfke daha da şiddetlenir ve sonunda bunların “insanlığın düşmanı” oldukları ilân edilir ve zulmün, “haklı cinayetler”in yolu açılmış olur. Lenin’in deyimiyle, “sınıf düşmanlarının tasfiyesi” ve nihayet Nazilerin “nihaî çözüm” adını verdikleri Musevileri gaz odalarında imha süreci, işte bu entelektüel iddianın doğal ve mantıkî bir sonucu olmuştur.
Kim bilir bu satırları okurken içinde yaşadığınız zamanla ilgili bir şeyler anımsarsınız…